H-3

İçim içime sığmadığı zamanlarda hep kendimde bir eksiklik hissederdim. İçime sığmayanın benim içim olmadığını fark etmem tam 8 senemi aldı.

Sigara paketleriyle fare zehirlerinin arasındaki tek fark, sigara paketlerinin üstündeki "Öldürür" ibaresinin daha kalın puntolarla yazılmış olmasıdır. Çünkü bu kimse fark etmese de büyük pazarlama hilesidir.
Önce ölmeyi isteyecek kadar berbat bir hayata sevk edilir insanlar, sonra da ölüme. Kimse hemen ölmek istemez, uzun uzadıya yaşamak istemediği gibi.

Dünyayı, kapı komşumuzun güzel kızından, okuldaki zorba çocuktan, anneden belki babadan ibaret sandığımız yaşlar bu yüzden güzeldir. Kalabalık karışıktır. Yetişmek zor, kalabalıkla anlaşmak neredeyse imkansızdır.

Bu yazıyı bile anlaşılmak için yazdığımı düşünürseniz, durumun çaresiz vahametini çok daha iyi anlarsınız.

Şu an böyle kibar kibar hayata küfretmektense, sağı solu orman olan boş bi yolda bağıra bağıra şarkı söylemek isterdim.

Böyle bir yol bulmak mı? Çok zor. Uzaklarda bir yerlerde sesinizi duyan insanlar olacaktır. Güleceklerdir, içlerinden alay edeceklerdir. Bu düşünceleri kafamıza kaydedip, bom boş bir arazide bile bağırmamızı engelleyen toplum, bir düşünün başka neler neler yapmıştır.

Biz döktük, biz toplayacağız.

Önce avaz avaz bağırmanın gülünç olmadığını, aksine bu kalabalıkta zorunluluk olduğunu kabul edeceğiz, sonra.. Sonra da bağıranın tepesine çöküldüğünü bileceğiz. Çünkü içinizdeki neşeyi de öfkeyi de kontrol altına almanızı öğütleyen kişisel gelişimciler, bu kontolün bizi içten içe yiyip bitirdiğini de çok iyi bilirler.

Gençlik yıllarımın bu ilk adımları hep konuşmam gereken yerde kendimi susturmakla, gereksiz yerlerde gevezelik etmekle geçti. Sebebi gereksiz içe atma, anlaşılamama, anlaşılsam bile saygı görmeme problemiydi.

İşin komik tarafı ne anlaşılmaya ne de saygı görmeye ihtiyacı var insanın. Sadece söyleyebilmeye, reddedebilmeye ve kabul edebilmeye ihtiyacı var.

Bunu becermeyi öğren, sonra zaten hatırlamazsın eskiyi.

Eski güzel de gelse hasarlıdır. Yetmez sığmaya, yatmaya, uyanmaya, yaşamaya. Şimdi eskiyi eskide bırakma zamanı.

Ama..

Çocukluğumun geçtiği evden taşınmış gibiyim. Önünden geçsem de, kapıyı çalamıyorum artık.





H-2

Ayaklarım acıyana kadar koştum hayatın kenar çizgisinde, ama geç pas attılar, son çizgideydim, ofsayta düştüm.

Eskiden tuhaftı, anlamsızdı ama özgürdü her şey. Mahallenin boklu sokağına şiir yazardım. Zaten şiir boka püsüre yazılır. Güzel olanın övgüye ihtiyacı yoktur. İlkokul öğretmenimden 5 sene boyunca bir kere tokat yedim. Yan sıradaki arkadaşın defterine bakarken suratına hapşurmuştum. O da refleksle çarpmıştı suratıma bir tane. Hala içimi acıtır, babamdan yediğim sopalar hiç örselemez de içimi, gider o tokata takılırım hep. Keşke vurmasaydınız Müjgan Hocam. Hiç beklemediğiniz bir öğrencinizden yanlış, kusurlu bir hareket görünce dayanamadınız şaşkınlığınıza da öfkenize de değil mi? Biliyorum, tam da kısa ömrümün tezahürüdür bu durum. Beklenmedik rüzgarlar esince daha sert daha seri basarız yere. Yoksa soğuk suda yavaş yavaş kaynayan yengeçler gibi savunmasız kalır, rüzgarın bizi devireceğinin farkına bile varamayız.

İçim öyle acı ki,
öyle buz yanığı ki
sandaleti kopmuş çocuktum da sanki,
sevdiğim kız beliriverdi önümde.

ama dünya öleni değil,
diz çökeni yok eder.
yavaş yavaş siler,
siler,
siler,
       .

bu adam bu kadardı, talep ettiğinizden daha azı ama verebileceklerinin en fazlası. bu adam bu kadardı, bu kadar, buydu bu adam. yaşadığı kadar değil, ölse de diz çökmeyecek kadar.



H-1

Mesut öleli çok oldu. Mezarı bile belli olmayan bi adam olmak da varmış kaderinde. O böyle mi olsun isterdi bilmiyorum ama o camdan atlamadan iki gün önce akşam parkta buluşmuştuk.

"Unutmamız lazım abi, kötü ne olduysa sıfırlamamız lazım." dedi. Haklısın Mesut dedim, böyle olmaz, kendimize kast ediyoruz sadece. Başkalarından bize ne be oğlum, üç beş kuruş kazanıyorsak da beraber yiyoruz, aç kalsak da beraber aç kalıyoruz dedim.
Onaylamadı beni ama reddetmedi de. Öylece sustu, sonra da telefonuna gelen mesaja baktı, cevap bile yazmadan ekranı kapatıp kenara koydu.

Mesut tuhaf bi adamdı. Özlüyorum onu, kendine hiç yalan söylemezdi. Yalan söylese bile gerçeği unutur yalanına inanırdı. İntihar sayılmazdı onun yaptığı. İntihar bir hayata son vermek demekti, o yaşadığının hayat olduğuna inanmadı, hayata bile inanmadı gerçi. Çok üzülmedim bu yüzden. Bi kitap bitirmenin yalnızlığıydı içimdeki.
Bir daha Mesut'la o parkta oturamayacaktık. Kimse bana hayata dair incelikli mevzulardan bahsedip canımı sıkmayacaktı. Kadınlardan bahsetmeyecekti, erkek olmanın gerekliliklerine sövemeyecektim başka kimseyle. Merminin kaç kuruş olduğundan dem vuran adamları aklımıza getirip hayatların kaç kuruş olduğuna dair piyasa yapamayacaktım kimseyle. Mesut öyle bir adammış ki, gitti ama beni bu hayatta yalnız bırakmadı. Bana da yeni bi hayat verip öyle gitti. Hep "kimsenin üstümde hakkı yok, ne yaptıysam kendime, ne harcadıysam cebimden.." derdi efkarlanınca. Camdan atlamadan önce de "Hakkını helal edenin anasını sikeyim" yazmış zaten. Ulan insan ölürken bari terbiyesini bozmaz dedim içimden, sonra da güldüm hafiften.

Soğuk Küvet isimli bi şarkı dinlerdik küçükken. Genellikle annemle babam tartıştığında gelirdi bize Mesut, zamanlaması çok iyiydi. Babam onu görünce hep sofraya davet ederdi, o hep ben tokum der bir türlü sofraya gelmezdi. Yıllarca anlam veremedim, acaba utanıyor mu diye sordum çokça kez ama utanmazdı Mesut, bizim evin çocuğuydu. Ama hiç sofraya oturmadı. Öldüğü gün babama söyledim ilk. Babamın sigara paketine uzanışını görseydiniz Mesut'u onun oğlu zannederdiniz.  Babam o sigarayı öyle bir çekti ki içine, tek dumanda bitti acısı. Cenazesini bile sormadı. Hem içi acıdı, hem de bir acıdan kurtulmuş gibiydi. Bekliyordu sanki, hazırlıklıydı. Mesut babamın o halini görseydi içi paramparça olurdu.

Kimsesi olmadığı için adli tıp aldı götürdü Mesut'u kimsesizler mezarlığına gömmüşler. Ben gidip ziyaret edemedim cesedini. Zaten saygısız herifin tekiydi Mesut, o da ben ölsem gelmezdi mezarıma. Kardeşimden öteydi benim. Bendim o, çürümedi hala Mesut. Patlayan ciğerlerinin sancısını bi bilseniz, siz çürürdünüz ama.





Blogger tarafından desteklenmektedir.

Blog Arşivi

H-3

İçim içime sığmadığı zamanlarda hep kendimde bir eksiklik hissederdim. İçime sığmayanın benim içim olmadığını fark etmem tam 8 senemi aldı. ...