H-2

Ayaklarım acıyana kadar koştum hayatın kenar çizgisinde, ama geç pas attılar, son çizgideydim, ofsayta düştüm.

Eskiden tuhaftı, anlamsızdı ama özgürdü her şey. Mahallenin boklu sokağına şiir yazardım. Zaten şiir boka püsüre yazılır. Güzel olanın övgüye ihtiyacı yoktur. İlkokul öğretmenimden 5 sene boyunca bir kere tokat yedim. Yan sıradaki arkadaşın defterine bakarken suratına hapşurmuştum. O da refleksle çarpmıştı suratıma bir tane. Hala içimi acıtır, babamdan yediğim sopalar hiç örselemez de içimi, gider o tokata takılırım hep. Keşke vurmasaydınız Müjgan Hocam. Hiç beklemediğiniz bir öğrencinizden yanlış, kusurlu bir hareket görünce dayanamadınız şaşkınlığınıza da öfkenize de değil mi? Biliyorum, tam da kısa ömrümün tezahürüdür bu durum. Beklenmedik rüzgarlar esince daha sert daha seri basarız yere. Yoksa soğuk suda yavaş yavaş kaynayan yengeçler gibi savunmasız kalır, rüzgarın bizi devireceğinin farkına bile varamayız.

İçim öyle acı ki,
öyle buz yanığı ki
sandaleti kopmuş çocuktum da sanki,
sevdiğim kız beliriverdi önümde.

ama dünya öleni değil,
diz çökeni yok eder.
yavaş yavaş siler,
siler,
siler,
       .

bu adam bu kadardı, talep ettiğinizden daha azı ama verebileceklerinin en fazlası. bu adam bu kadardı, bu kadar, buydu bu adam. yaşadığı kadar değil, ölse de diz çökmeyecek kadar.



Blogger tarafından desteklenmektedir.

Blog Arşivi